31 Ekim 2010 Pazar

Ev Tutmak

Durduk durduk,Sinemle dedik napalım yeni maceramız ne olsun? Hayır yani bize rahat batıyor,ille burnumuzu olduk olmadık şeylere sokucazya,yoksa ölürüz biteriz mazallah. Neyse işte,dedik hadi ev tutalım :D
Pazardan karpuz almaya gidiyoruz sanki. Bizde oldu ki bir heves sormayın. E bir odaya ikimizin bayıldığı 600 TL,resmen batıyor yani o derece. Yazık değil mi? 1+1 e yerleşsek mis gibi,para cebimize kalır. Hem şu özel ders işi de bizim için stres olmaktan çıkar,ek olarak para da kazanırız. Tabi buna ebeveynlerin tepkisi hiç şaşırtıcı olmadı: Hayır olmaz,siz sorumluluktan ne anlarsınız?daha küçüksünüz,kız başınıza kime emanet etcez? aklımızı iyice sizde bırakmayın..falan fişman yani. E diyoruz daha ucuza gelcek,siz napcanız biz yolluyoruz işte darda mı kaldınız diyorlar bu kez de. Ya her yerden yolumuzu tıkıyorlar,ille çomak sokcaklar işimize. İlle gizli kapaklı yaptıracaklar bi işi.Sonra başımıza iş gelecek,al sana daha beteri:S
Neyse dedim -kızım gizlice tutalım nerden bilcekler? bir dönem oturur sonra söyleriz tuttuk diye. zaten seneti biz imzalıcaz,reşit olmuşuz yani.
(ben zaten arada öyle tehdit ediyorum: istesem şimdi evlenirim ben 18 i geçtim,nerden bilceksiniz? diyorum. Tabi iyi halt ediyorum.)
Hayallerde kuruldu bizim :D
Evi tutcaz,eşyaları halletcez yavaştan,haftasonu arkadaşlar gelecek,parti vs. Ooo çok çılgın olur,hele bi soruşturalım da biraz :D İnşallah yeni evimizin fotoğraflarıyla da bir yazı girmek nasip olur blogumun ahir ömründe :P
Amin!

30 Ekim 2010 Cumartesi

Blog blog blog

Hmm. Şöyle bir baktım da blog dünyamdaki en verimsiz aylarım Nisan ve Temmuz. Ya sadece 1 er post girmişim. Valla zorlasam bu kadar olmazmış kii. İyi marifet yani helal bana. Tabi iyimser olup şöyle düşünmekte fayda görüyorum:
O kadar yoğun bir insanmışım ki,nette zaman harcamaya tenezzül etmiyormuşum. (be optimistic!)
Şimdi de çok yoğunum aslında bakmayın ama:p

29 Ekim 2010 Cuma

Fikrim

Kızılayda,Handukanın altındaki minik mekan.Şarkıları felan güzel,duygulu. Sevdim kısacası.
Bursadan Sefacımın gelmesi şerefine oraya gittik komageneden sonra. Neyse işte gittik Fikrime,oturduk sipariş felan. Herkes tabi alıyor bira.Ben Vişne suyu deyince İlknur dedi 'vişne suyu ne ya?' E ama napim yani içkiden tad alamıyorum,sevmiyorum:D Belki de öyle bir mekanda sivrilmek oluyor vişne suyu ama çokta tın yani !
Şarkılarla coşuyoruz,yarım yamalak eşlik etmeler.. ve fotoğraf çekinmeler. Sinemle küçük kızlar gibi yarış halindeyiz 'Sefayla fotomu çek' diye. Eğlendik,iyiydi hoştu:D Tabi üstümüze sinen sigara dumanlarını konu dışında bırakırsak.Yok öyle bir koku ya sanki bacadan çıktık. 1 km ötemizden bile biz gitmeden kokumuz gidiyor olsa gerek,biraz abartırsak tabi :) Öyle ki ben artık devamlı 1 parmak uzunluğundaki saçımı koklamaya çalışıyorum,aslında koklamak için kendimle savaş veriyorum o kadar kısa ki:p

Bu arada,leblebinin undan yapıldığını sanan ben,sadece ama sadece 2 gün önce nohuttan yapıldığını öğrendim. İnanması halen güç gelse de,cehaletimden ötürü utanmadı değilim.

22 Ekim 2010 Cuma

Bu Kadar Olmaz Ya!

Pes diyorum artık,yuh çüş her şey işte. Bir insan bu kadar şanssız olabilirmiş. Gelsin bakalım her şey üstüme üstüme. Dibe vurcam bu gidişle. Hayır noluyor ya nedir bu anlamıyorum. Neden bir istediğim dahi olmuyor artık? Hayalde mi kuramıcam yahu!
Eskişehir ve İstanbulun ardından bomba haberi demin aldım: Amasra gezisi de iptal. Çok iyi ya aferin yani! Hayak kırıklarıııı..son zamanlarda en sık yaşadığım şey,biraz da abartırsam devamlı.
Off Allahım artık isyanlara gircem ya. Daha kötüsü de yarın felan ölürüm galiba. Yok yok buna da şaşırmıcam. Sinirden kudurmak üzereyim. Lanet olsun her şeye,HER ŞEYEE!!! :@

Amasra 1

Bu da İstanbul gibi devamının geleceğini umduğum bir konu :)
Bugün dersten sonra Sinem beni arayınca,ani bir kararla Amasra gezisine gitme kararı aldık. Haftasonuna dair planlar gerçekleşemeyince,boş durmayak dedik. Zaten az bir şey paramız var,onu da yola vercezya,harcicak yer arıyoruz. Rahat etmezdi ki zaten içimiz,bünye kaldırmıyor yahu parayı. İlle bitecek o yani,ille odaya tıkılıp kalacağız,züğürt olacağız dönüşte. Ama her şey kendince güzel,varsın olsun diyorum. Okuduğum kitaptan alıntı yaparak da ekliyorum: Üzüntüyü Bırak,Yaşamaya Bak.
Saldık dertleri. Onu da zamanı gelince düşünürüz diyorum. Gidelim,gittiğimize değer diye de umuyorum. En olmadı bir değişiklik yaratmış oluruz kendimize. Hem çok değil,1 haftacık çulsuz takılırız o kadar yani.
Hem araştırmalarım sonucunda Amasra'nın çok şirin,çok güzel bir yer olduğunu öğrendim. Karadeniz'in en güzel yerlerinden biriymiş. (Vikipedi ve ekşi sözlük sağolsun)
Gidiciiiiz ve görücüüüüüz bakalım,fotolarla dönüşümüz muhteşem olacak inşallah!

Muz Sesleri

Alt taraflardaki yazılarımdan birisinde bu kitaba başladığımı zaten belirtmiştim. Bitirdim ve biraz bilgi vereyim dedim, ki içinden bir kaç güzel cümle de paylaşabileyim diye. Kitap aşkı ve acıyı barındırıyor bünyesinde derlerya,aynen öyle işte. 3 ayrı hayatı ele alıyor. Umduğumdan çok farklıydı kitap,konu itibariyle. Beyruttaki savaş dönemini,Oxford'da Denizin kendi içindeki mutsuzluğu,Filipina'nın yaşamı.. Kısa ve öz olarak,beğendim. Kitap kritiği yapmada yetersizim galiba? Yok aslında uzun uzun yazasım da gelmedi şimdi. Neyse.
Filipina'nın babası Şatila Kampında kızına yazdığı mektupta,bir yerde şöyle diyor :
Ne yaparsan yap sadece bir hikaye kalıyor geriye. Anlatılınca yalan gibi,hiç olmamış gibi gelen.

Onu ağustosta muz tarlalarına götürecektim. Muz seslerini dinleyecekti. Nasıl sevineceğini,hayret edeceğini düşündükçe..

Muzlar bir elin birbirine yapışık parmakları gibidir önce. Sonra o parmaklar büyüyüp birbirlerinden ayrılırken ses çıkarırlar. Eğer ağustos ayında bir gece muz tarlasına girersen,başka bir gürültü yoksa eğer o sesleri duyarsın..

Çekmeyiiiiin!

Fotoğraf çekinmeyi seviyorum,evet. Ama mesela yalandan doğal pozları hoşuma gitmiyor. Deli deli pozları,ağzı gözü büzülmüş pozları da yeni yeni sevmeye başladım zaten. Çok klasik poz veririm:ağzımın kenarları kulaklarımın kenarına değene kadar gülerim,adeta yırtılacak hissi uyandırır görende ne hikmetse. Bazıları da çekerken fazla gecikiyorlar,pozum hoşluğunu yitiriyor,artık gülücüğümün eğreti durduğu hissine kapılıyorum ve suratımı kapıyorum. Haliyle de ortaya şöyle bir görüntü çıkıyor :
Çidocuğumun eseri. Mekan: LAZUT

20 Ekim 2010 Çarşamba

İstanbul 1

Başlığa 1 yazdım çünkü bu başlık altındaki yazılarımın muhtemelen devamı gelecek. Şöyle ki:
Dün aldığımız ani bir karar doğrultusunda İstanbul'a gitmeye karar verdik. Osman da orada olacakmış,eğleniriz gezeriz diye. Çünkü Eskişehir işimiz galiba uzun süreli yatışlarda..
Hemen bir para hesabına giriştim, öyle bir giriştim ki favori dizim bile yarım kaldı. İşin içinden çıkamadım,züğürtün de züğürtüyüm ben şu sıralar. Para cup diye bitiveriyor. Gitsem elde kalcak 0, gitmesem de sıkılıcam,değişiklik olmayacak. Heveslendik felan ama can sıkıcı bazı engellerden dolayı gidemeyoruz. Kısmet amaaaaan. Hem para biriktiririz,baharda iyice dağıtırız. Adalar felan derken pamuk eller cepten çıkmaz.
E face'ye yazacağım ''İstanbul bekliyor..'' sözü,biraz daha bekleyecek,artık geçtim İstanbulu :D

Ev Hanımı

Yiter ya yiteeeer. Resmen ev hanımı olduk diye dalgalardayız resmen. Artık zaten her şeyimizi ciddi ölçüde abartıyoruz yani orası çok bariz. Ama hoş oluyor böyle. Gezip gezip gezmiyoruz demek. Ama hala öyle geliyor bize ki bundandır öyle dememiz. Belki de yetmiyor bize. Herneyse.
Facebookta aktivitelerime ekledim:
Gerçektende çok çok emin adımlarla ilerliyorum. Öyle oldu ki odamı özlemeye bile başladım. Bir an önce gelmek felan istiyorum odaya. Çok değişken ruh hallerim. Dün bakarsın melankolik havalardayımdır,triplerde... Bugün çok iyiyimdir,tabiri caizse kopuyorumdur.
Mercimek çorbası yapıyorum,hem de ellerimle. Yani hazır çorba değil. Bildiğiniz yağını tuzunu felan ben ayarlıyorum:d Pişiriyorum. Güzel oluyor işte. Biz Sinemle diyoruz zaten ki : Artık börek felan açarız. Sevgilisi olanlarada tavır alıyoruz şakacıktan. Bekleriz börek yemeye gelin. Gözlemecilik yaparız,artık kantinde yok,iyi para alırız yurtta.
Aklıma bazı şeyler gelmiyor yazarken,çok komik muhabbetler dönüyor aslında aramızda ya. Keşke unutmasam. Ah şu kafa yok mu bende ah!
 

18 Ekim 2010 Pazartesi

Ortaya Karışık

Bugün eğitim dersine de girmiş olduk. Hocamız kadınmış. E adından anlayamadık artık cinsiyeti hakkında tahmin yapıyoruz felan ama çok sevdim. İlk başta biraz önyargım vardı ama çok sevimliydi kadın ya,çok uyumlu bir öğretmen. Aynı zamanda Bolu'daki üniversitede de çalışıyormuş,İDE mezunu. Çok anaç bir şeydi. Öğrenciye karşı çok saygı ve sevgiyle yaklaşıyor.Takdir ettim..İnşallah sınavlarda da bize bu performansı gösterir.
Sonra Çidoyla çıktık gittik Kızılay'a. Kitap almaktı tek amacımız ama gene mideyi doldurmayı da ihmal etmedik: çiğköfte+şalgamsuyu,Lazut'ta 2şer çay,ardından Burger'da yenilen sundae ile kapanışı yaptık.
Lazuta gittiğimiz için Çido o kadar mutlu oldu ki sürekli dile benden ne dilersen diyor. :D Hmm bi düşünmem lazım. Giresun adlı masaya oturduk. Wcnin üstünde bile ''Dolidur'' yazıyor ve devamlı bir Karadeniz müziği. Çok orijinal bence. Bi akşam canlı müziği eğlencesine gitmek lazım. E hadi bakalım.

Not:Ya şu an oda arkadaşım uyuduğu için tuş sesi çıkarmamam lazım,malesef ki uzunca yazamıyorum,aradaki komik detayları atlamak zorundayım..

Elektra Kompleksi

Şimdi böyle 2 tane öğretici bir şeyi üst üste paylaştığıma bakmayın.Bugün sınıfta,eğitim dersinde bir arkadaştan rastgele öğrendim de,dedim bloguma yazayım bunu:d Öyle dan diye aklıma esiyo ya da bir şey geliveriyor işte kısacası. Gelelim şu komplekse:
Elektra kompleksi, Sigmund Freud'un bir görüşü olan Oedipus kompleksinin kız çocukları için geçerli olanıdır. 3-6 yaş arası kız çocuklarının babaya aşırı düşkün olmaları ve anneyi rakip olarak görmeleri olarak tanımlanmaktadır. Bu karmaşa, yaş ilerleyince anneyle özdeşleşme yoluyla çözümlenir. Gerçi bazılarında pek çözülmüyo olsa gerek ki hala yaşıtım olan bazı kızlar babalarına hayranlar. Bazısı yanından ayrılmıyo.Yeri geliyor ki sırf babasının yanından ayrılmamak için üniversiteyi bile il dışında yazmıyorlar.
Ha bu arada, Oedipus kompleksi (veya karmaşası) ise çocuğun anne ve babasına karşı beslediği sevgi ve düşmanlık duygularının bir bütün halinde toplanması imiş.
NOT: Vikipediye burdan teşekkürlerimi sunmayı borç bilirim. :P
Hoşçakalınız..

17 Ekim 2010 Pazar

Free Hugs

- Avusturalyalı bir aktivistin başlattığı,bütün dünyaya yayılan bir hareket. Hareket,yoldan geçenlere ''karşılıksız''sarılmayı teşvik ediyor. -
Bu bilgiyi okuduğum kitaptan edindim,hoşuma da gitti.
Okurken bir an düşündüm,bizim ülkemizde böyle bir şey olsa insanlar ne tepki verir? Kendi insanımızdan 3-5 kafası kırık diye nitelendireceğimiz kişiler belki bu teşebbüse girerler ama,karşı taraf pek iyi bir tepki vermez gibime geliyor. Mesela ben,yolda yürürken biri bana sarılmaya kalkışsa sert bir tepki veririm. O kişiyi iterim,bağırırım ve belki de bir tokat.. Yine de bir kamera şakası olarak faaliyete geçse eğlenceli olabilir dimi?

14 Ekim 2010 Perşembe

Minik Kedi

Bu tatlı kedicik,bizim yurdu mesken edinmiş. Aslında hayvanlardan pek hazetmem,bunun sebebi tabiki fobim. Yine de arada öyle zamanlarım oluyor ki onlara acıyorum,üzülüyorum. İlk kez bi köpekten hoşlandım geçen sene. Hatta ilerde ben bile evde besleyebilirim diye düşünüyorum. Hala hem korkuyorum hem de seviyorum. O hayvancağız içli içli ağlıyo,seni kayıtsız şartsız sevebiliyoya,hayret ediyorum. Uff. çok duygusal.
Bir de dün Mayhoş'ta yemek yedikten sonra yurda dönünce,ıslanmış kediciği bulduk kaloriferin üzerinde. Üşümüş besbelli canım benim. Öyle bir kıvrılmış uyuyor ki kolunu büke büke. Bize bakmaya mecali yoktu yani. Birden kanım kaynadı. Çok çok üzüldüm haline.
Sinem'e diyorum ki -yazık ya onun kimsesi yok. Tek başına. Arkadaşı yok,annesi yok.Yine ben iyi durumdayım arkadaşlarım felan var,annem ailem var-. O da diyor ne biliyosun onun olmadığına? :D Yok yok biliyorum işte. Ama ne bilim üzüldüm. Pek mümkün olmasa da yine de bütün insanlar,hayvanlar mutlu olsun ya.

12 Ekim 2010 Salı

Türkçe Topluluğu

Bugün kendimi şanslı saymalıyım biraz. Çünkü iki dersimizde iptaldi,hocalar yoktu. Tek kötü yanı : öğlen dersi için 10 buçukta uyanmış olmam. Bilsem kalkar mıyım hiç? Uyurdum artık gittiği yere kadar. Neyse.
Hepsini korsan olarak Olgunlardan almayı planladığım kitaplara paraları bayılıp alıyoruz.Artık paranın dibine vurdum!! Su gibi akıyor ama nereye akıyor? İşte o konuda hiç bir fikre sahip değilim. Öyle ki,kredi kartı borcumu ödeyemiyorum. Artık asgarisini ödicez ama 5 gündür onu da erteliyorum:faizi fazla yememeyi umaraktan.
Günümün boşluğunu Çiğdemcimin ısrarıyla Hacettepe Türkçe Topluluğuna girerek kapattık efenim. Tanışma oldu ama kişileri unuttum diyebilirim. Sosyal açıdan ve aynı zamanda Türkçe için bana katkıda bulunacağına inandığımdan,kayıt formunu doldurdum.Ama bakalım gidişat nasıl olacak?
Ya ama ben şimdi biraz da işkillendim doğrusu. Diksiyonuma,kelimelerime çok mu dikkat edicem?
Artık Çido'ya diyorum -ben ''gelicem'' diyemicem mi? - tamam canım geleceğim. gibisinden hayatta konuşamam ya çok abes,gülünç kaçıyo. Ya hem ben konuşarakta,yazarakta kendimi olduğum haliyle benimsiyorum,öyle rahat hissediyorum.Mimiklerim bikere zaten kelimeleri düzgün söylemeye elvermiyo. Ben değile deaaal diyebilen bi insanım yahu,olucuk,bilemiciiiim gibisinden derim,yazarım.Gerçi bunlar çok önem teşkil etmese gerek hı? Sonuçta Türkçeyide harcamıyoruz,bunlar anlık şeyler,yani :Duruma uygun hareket etcez anlaşılan. :D:D

10 Ekim 2010 Pazar

Deniz Tanrıçası

Çok keyif aldığım,favori serilerimden biri olan ve devamını dört gözle beklediğim Gece Evi serisi yazarı P.C. Cast'in yeni serisinin ilk kitabı. Gözü kapalı aldım kitabı,direk yazarın adını görüp. Sandım ki iyidir,hoştur,su gibi akar. Ama nerdeeee?
Ya yaklaşık 3 haftadır elimde sürünüyor kitap,resmen eskittim. Okuyasım bile gelmiyor ne bilim,biraz sıkıcı buldum. Halen yarısındayım,acep diyorum okudukça mı akar? Hiç sanmıyorum artık ama var işte bi umut hep :p

Deniz kızı,deniz erkeği,tanrıça,sihir gibi olağanüstü durumlar var. İlgilenene zevklidir,ha ben de hoşlanmıyor değilim böyle hayali ürünlerden ama bu beklentimi karşılayamadı ya. Esefle kınıyorum.

Zaten Olgunlardan bikaç kitap almıştım Allahtan,tuttum Ece Temelkuran Muz Sesleri'ne başladım dün gece. Tabi yarım sayfa okumak başlamaksa? Devam!! :D


Bakalım bunu beğenicem mi? Okuyup görcez efenim.

Facebook

Feysbuk şu aralar fazlasıyla vakit geçirdiğim bir yer haline geldi. Bir arkadaşım diyor ki : Devamlı nette duran tiplere baksana. Hepsi asosyal olur genelde,yapacak işleri olmadığından mütemadiyen onlinelarmış. Ya bu,olaya bakış açımıza göre değişir gerçi.Hemencik asosyal yaftasını yapıştırmayalım millete ama ben de bu durumda onun gözünde bir asosyale dönüyorum galiba hı?

Enterasan,bir o kadar mallık abidesi,birazcık içinde kırocanlık beslendiren ve ve ve aynı zamanda eksik beyin insanların oluşturduğu,insanın totosuyla güldüğü gruplar mevcut. Görünce kimisine gülerim,kimisine -ıyyy derim,kimisiyle dalga geçerim..
Bide şu resim ekleme olayları var. Fazla resim eklemeyi sevmem ama sıkıntıdan mıdır nedir,artık her ortamı fotoğraf için uygunluğu açısından seçer oldum.
Biraz monotonluk mevcut olduğu için genelde sıkıldığım bu site,birilerinin değişik duvar yazılarıyla veyahut komik tag'leriyle beni meşgul eyliyor.
Facebook,bazen kötüsün,malsın,iğrençsin ( Bazen bazen bazen! ) ama yine de severim seni ya :P

Pis Boğaz Olmak

Ben bu eylemi fazlanında fazlası gerçekleştiriyorum,hatta o derece ki haddimi aştım artık. Ya aslında çok çok yiyen biri değilim,zaten kilom da gayet normal.Ancak canım zamanlı zamansız her şeyi çeker,hiç affetmem :p
Dün bir mercimek çorbası pişirmişim ki off. Bir insan becerikli olur da bu kadar olmazmış,ben yetenekte sınır tanımıyorum. Hehhe. Neyse iğrençleşmeden söze dönüş yapayım:
Annemden aldığım tarifle,acemiliğinde verdiği bir ilgiyle özene bezene ve biraz da -ya olmazsa? korkusuyla pişirdim,vallahi de olmuş yani.Hakkaten yenilir durumdaydı.İdare eder dersek beni harcamış oluruz,cidden güzeldi,hiçte mütevazı olamıcam şimdi.

Bugün de Barışcım geldi,Leman Kültür'de nar olduğundan kesinlikle şüphe ettiğim bitki çayı içtik ve Pizza Hut'a yollandık. Sınırsız menüden aldık. Çorba çok iyiydi ama tuzluydu be. 4 dilim pizza yedim zaten,bida yicektim de bitmişti. Artık Sinemle Barış benle dalga geçiyolar yeter sınırsız dedilerse de bu kadar demediler,kuruttun adamları,bida seni almıcaklar buraya diye. Hatta Hacettepede'de açacakmışlardı da,beni duymuşlar açmamışlar vövövö! Ve benzeri dalgalar işte,dahasını yazmayayım.
Ondan sonracıma,tam karşıdan Burger'da Sundae yedik,hastayım ya ilaç niyetine yiyorum işte. Aranıyorum diyelim, bariz hemde.
Ordan da Barış yoluna,biz yolumuza..

Yavaştan da acıktım ya,ton balığı mı yemeliyim yoksa pişirdiğim çorbadan mı :D Aç olanların canını çekirteyim dimi ama :D

9 Ekim 2010 Cumartesi

Uzun Zamandan Sonra

Bu yazıya bulabilceğim en uygun başlık bu olsa gerek. 1 haftadır yazamıyorum,hem canım istemiyor hem de.. Yok yok sadece canım istemedi sanırsam. Öncelikle,eylemlerimi özetleyim:
Okula gidiyorum,odaya geliyorum,dışarı arkadaşla veya kuzenle buluşmaya çıkıyorum,e bu arada şifayı da kapmayı ihmal etmiyorum yani( saolsun cadoloz roommate'im). Hala burnumun akmasıyla dertliyim,artık acıyo ya.
Okulum başladı ama dersler halen yarım yamalak.Bu hafta yoluna girer umudundayım. 8 dersim var ve hiç seçmeli ders alamadık çünkü zaten maximum almamız gereken krediyi (23) bile aşmışız + 2. bir dil de alamadık,yokmuş. En olmadı kursa felan gidicem,ilgim İspanyolca lakin bizim alabilceğimiz diller Almanca ve Fransızcaymış.Bu durumda Almancayı gözü kapalı elicez ve Fransızcaya talim etcez!
Yoğun bir programım yok lafın özü,çok tatmin de oldum sayılmaz ama lehime bir haber aldım.Gerçi hoca ne kadar ipler bilemedim amma fonetik dersine gircek prof.la hemşehriymişiz.

İyi mi ki?:p

2 Ekim 2010 Cumartesi

Künefe Krizi

Sinemtoşla zaten dünden beri canımız künefe çekiyordu,kalktık bugün yapcak bir şey yok. Hadi dedik künefe yemeye gidelim. Tek amaç buydu yani:)
Açtım interneti,Ankarada künefeci arıyorum. Hürriyet haber arşivinden ilk 10 da listelenen Karacaoğlunda karar kıldık,düştük yollara,gittik Bahçeliye.
Kampüste gene bir Penne Arabiata yedikten sonra 230 la Gökkuşağında ego yolculuğumuzu sonlandırdık. Dükkan dükkan geziyoruz tabi bir yandan bana hırka bulmak için. Renk renk hem salaş hem düz spor hırka almak istiyordum lakin neye niyet neye kısmet!
Dishy'ye girdik kendimize çakma eşofman aldık:) Ben de bolero aldım,e ne de olsa hırka yarısı sayılır. Bi de gri bi hırka buldum LC'de. Ordan çıktık terzi arıyoruz. Sevimli bir bayan terzisi bulduk,paça kestirmek için. Geri işimiz bitince terzi teyzecikten künefeci yeri sorduk,dedim aslında Karacaoğlunu arıyoruz. Yerini tarif etti, sora sora bulduk en nihayetinde. Tamam meşhurmuş,iyi bir mekan olur diye zaten düşündükte,bu kadar nezih,şık ve hafifcik pahalı bir mekan beklemiyordum.Sinem diyor -bizim gibi ameleler gelmez buraya. Çalışanlar çok sıcakkanlı,hoş insanlardı. 2şer çay içtik valla ikrama geldi. Künefe de zaten 6 TL imiş,açıkçası tahminimden daha uygun bir fiyat. Hem o lezzete değerdi. Çok başarılıydı ya,şerbeti,yağı,peynirinin yoğunluğu. Benim gibi bir obur yemeye doymaz ki.. Artık bizim yeni mekan orası yaa,cool takılıyoruz bu aralar epeyce. Hehhe.

Not:Odadan çıkmıyoruz,umutsuz evkadınına döndük felan diyorum ama çokta inandırıcı değilim galiba. Aslında fazla bi gezer olduk:Adeta FELLİK FELLİK! :D

Manyak Kız

Öyle bir oda arkadaşına sahibim ki kaderim bana burda bile oyun oynuyor. 'kafası kırık' sıfatı en fazla ona yakışırmış heralde.
Yeni keşfetti blogumu. Gerçi keşfetti yerine daha farklı bir fiil kullanmalıyım galiba. Açmış yazdıklarıma gülüyo hem de kırıla kırıla. Benim de bütün dikkatimi dağıtıyor ya. Hem acep o kadar rezil paylaşımlarım mı var ya da nedir bu kadar komik olan? Bunu üstüme mi alınsam ki napsam şinci bilemedim ki ben. 
Masası da tam arkamda,densüüz dönmüş ne yazdığımı okuyor. Tabi kendisine yağdırmalarımı okudu,hemen ayağa kalkmış 'gerizekalı sil çabuk' diye sövmeye başladı. Bu zaten hep böyle ah yarebbim ne diyim ben artık ya. Almış eline bıçağı üstüme yürüyor. Yazı ona ters gelirse acısını da face'ten çıkarcakmış. Hadi bakalım yavruuu alışığım ben bu tehditlere. Hodri meydan Sinem hanım!!!

Erhanla Son Gün

Artık Desperate Housewives'a döndük Sinemle. Odadan zorunlu ihtiyaçlar olmayınca çıkmıyoruz. Neden çıkalım ki? Kimse çıkalım demiyo,artık unutuluyoruz mu ne? Geçen seneye göre daha bir eksik,boş,yalnız sanki her şey. Kendimi daha yalnız hissediyorum,eskiyi hep özlüyorum.Hayatımda hep geriye dönüş yaşamak istiyorum. Nedendir bilinmez diyemem,biliyorum çünkü. Herneyse,gelelim bugüne;
Çıktık 230 la Kızılay'a gittik. Benim için eşsiz bir lezzet KFC!!!. Bayılıyorum o çıtır kanatlara yahu,yok böyle bir tad. Zararı zerrece umursamıyorum ki zaten az ve öz sayılır. Ordan sonra, beni,burayı da görmedim demeyim diye Tunalı'ya götürdüler. 1 yıldır Ankara'da yaşayan bir şahsıyet olarak Tunalı'ya gitmedim ama hiç de gocunmuyorum.Gittim gördüm efendim yani görmesem de olurmuş. Bi albeni sezemedim görünürde :D
Sıradan bir mekandı yani. Kızılay hep daha canlı ve sevimli gelir bana. Favorim olur bizzat.
Tunalı'da artık kendimize fotoğraf çekincek manzara arıyoruz. Ee yıllardır facebookta aynı profil resmiyle durmak hoş olmadı,dedik bir değişiklik yapalım. Bugünü tarihe geçmek lazımya,neyse!
E böyle bir mekan da olsa olsa Kuğulu Park olur dedi Erhantoş. Bende sanıyorum ki Altınpark gibi büyük,değişik bir yer. Bir de ne görelim? Minnacık park ya popo kadar biyer resmen.3-5 fotoyu çekinip kalktık,Mısır Cafe'ye gittik.

İçerisi,ışıklandırması gayet hoştu.Cool bir mekan ya. Taze sıkılmış portakal suyumla mideme ziyafeti çektim. Sonradan yanımıza Yasin ve Yeto'da katıldılar. Öyle benimle uğraştılar ya  milletin işi gücü benim.
Sonradan başıma ne gelse beğenirsiniz? Kuş pisledi ya onu da Burger'da dondurma alırken farkettim.Iyy yani:( Ama şans getiriyormuş,ordan kendimi teselli ediyorum.En yakın zamanda talihli bir olay ya da kısmet olur inşallah diyelim. Ama odaya dönünce duş almak bana farz oldu artık,o derece diyorum.
Not:Künefe ve midye dolma hayallerimi pazar gününe saklamak zorunda kaldım. Bugünü anca Sundae ile sonlandırdım:d
Kısacası,güzel bir gündü,güldük ettik ve malesef ki son!