24 Eylül 2012 Pazartesi

Korkular

Benim sadece karanlıktan korku problemim yokmuş. Son zamanlarda ciddi hafıza kaybı da yaşıyorum, ilaçların yan etkisi mi bilmiyorum ama günlük hayatımı feci etkileyecek boyutta. Neyse işte, belki başka korkularımdan bahsetmişimdir, hıh şu an bir tanesini hatırladım. Küçükken annem babam ölcek diye kafayı yemiştim. Son zamanlarda da -e yaz tatilinden dolayı deniz kum güneş derken önümdeki uçsuz bucaksız deniz bana ne kadar gel yüz diye davetiye yollasa bile tek başıma giremem. Korkuyorum. Derinliği mühim değil, yanımda biri olsun 100 metrede de yüzerim. Ama sanki yanımda birisi yokken suyun içinden bir şey çıkıp beni yutacakmış gibi oluyorum. Boyumu geçen yerlerde eğer gibi göremiyorsam (bu yüzden de deniz gözlüğü şart) ayaklarımı asla suyun altında bırakmıyorum. Biliyorum o su benim boyumun 10 katı derinlikte, ayağıma bir şey değmicek onu da biliyorum ama işte o an sanki bir şey değicekmiş gibi.. Sanki bi köpek balığı gelip beni yutacak ya da sanki resmen bir yaratık tasarlıyorum kafamda. Küçükken bana ne yaptılar böyle? Çok mu korku filmi izlemişim, işin içinde tabi biraz bilim kurgunun da payı var.
Ya da diyelim ki çok güzel bir göl manzaralı yerdeyiz, pırıl pırıl bir göl olduğunu varsayıyorum en iyi ihtimal. O suya ben ölsem Allah girmem. Tek ihtimal çok sarhoş olursam belki. 
Şu sıralar daha iyiyim diyorum, iyiyim de ya en azından lambayı kapatabiliyorum, biliyorum odada ya da evde benden başka bir canlı nefes almıyor. Amma gel gör ki o panik anında bunu bana anlat. Mutfaktan odama dönerken bazen ardıma baktığım oluyor evet. Bu ne dingil bu ne manyak bir korkudur ey hayat!

17 Eylül 2012 Pazartesi

Akdeniz*

Arkası Ölüdeniz. En sevdiğim gözlüğüm, hasır şapkam ve tontiş ben.
Geçen yaz ben nasıl bir apış olmuşsam artık kendimi yeni yeni toparladım resmen. Bu yaz misler gibi geçti. Işık hızıyla geçti hemide. Önce Balıkesir/Ayvalık, sonra bir günlük Kapadokya,sonra 10 günlük Kaş/Fethiye turlarıyla renk kattım bildiğiniz üzre. Arada evde takılmalar, arkadaşlarla buluşmalar, misafir düğün vs derken zaman geçti gitti. 2 hafta sonra da okulum açılıyor. Ankarayı bir gıdım özledin mi diye sor. Yok annem yok. Bu aralar çok unutkanım. Nöropsikolojiye felan bi görünsem, kan tahlillerim temiz çıkmış. Yavaş yavaş düzeliyorum ki bu çok iyi.
Eylül başında biricik sınıf arkadaşım Zümgile gittim. Evlerine bayıldım. Çatı katı ve çok tatlıydı. Çatıya yuva kurmuş tüm yarasalarla kardeş olduk, minnoşlar gece uyuduğumuz odaya gelmiş pır pır uçuyolardı. Sonra öcümü alıp elektrik süpürgesine çektirdim de gördü gününü pis kan emici. Neyse.

Türkiyede üretilen tüm milföy hamurlarını biz yedik galiba o süre içinde. Yediğim çikolataya ne demeli? Evde olsa dönüp yüzüne bakmam, orda yufka ekmeğe sürdüm sürdüm yedim. Delicesine bir iştah patlaması yaşıyorum. Kaş'ın o mükemmel çarşısında beni bıraksalar günlerce gezsem. Bütün yatırımı bileklikler üzerine yaptık. Koleksiyon oluşturcam yakında. Denizi de çok güzel hem. Ah o çıtır lokma tatlısı hala damağımda. Olsa da yesek.
Kaş çarşı- Lokmacı teyze*
St. Nicholas Adası(nam-ı diğer Noel Baba). Manzara varya anlatılmaz yaşanır sadece.
Tabi o kadar yol gidip, Fethiye'ye uğramamak olmazdı. Bir kere Fethiye'de çarşı diye bir şey yok. Varsa da ben göremedim o ayrı. Kordonda çok güzel bir kafeye oturduk, yolu düşen olursa reklamını yapayım :Veranda. Harika bir mekan. Fethiyeden beklerdim ki yanyana lokma tatlısı yapan tezgahlar kurulsun, bileklikler magnetler felan satılsın. Kaş' ınki gibi bir çarşısı yoktu, dediğim gibi varsa da biz göremedik. Çalış Plajını da afedersiniz bok götürüyor. O kadar piis, bulanık bir deniz suyu görmedim daha ben. Ölüdeniz de oysaki pırıl pırıl, giren çıkmak istemiyor. Çabucak derinleşiyor ama suyun içinde otur ayak parmaklarını say yani. Cam gibi. İki tarafında da yüzdüm, bolca karardım gene. Fethiye zaten Ölüdenizden kazanıyor artıları. Tekne turuyla Kelebekler Vadisine gittik, bisürü koya gittik ve ben -sanırsınız yüzme canavarı- o güzelim suları harcamamak adına her yerde yüzdüğüm için zift karasıyım. Son gün de 12 adalara gittik. Dedim bu muymuş paylaşılamayan adalar :) Hepsi zaten minnak minnak,çoğu yan yana. Ha bi değişiklik oldu. Benim tarihi maneviyatımdan beklenti yüksek olmasın en nihayetinde. Otobüse binince artık 10 günün yorgunluğuyla mışıl mışıl uyudum. Hapların etkisini de es geçmeyelim. Ağzım gözüm şişti artık 15 saat yolculuktan. Aşti'de kıronun birine uyuz oldum. Gerzek tip tip bakıyordu delirtti beni, döndüm gözümü pörtlettim. En son muavine dicektim atın şu köpeği diye ama neyse Elifim sus dedim.
Bi de şöyle bir durum var, son zamanlarda çok unutkanım. Denize atlıyorum ya tekneden, deniz gözlüğüm elimde. Sonra kıyıya yüzerken -of ya gözlüğü denize bıraktım galiba- diyorum arkadaşa. Meğersem gözlük kafamdaymış. Daha bu ne ki? Fethiye'ye gidince cool cool indim otobüsten, geçtim bişiler yiyorum kafede. Birden dank etti bavulu unuttuğum. Koştur koştur firmaya gittim, adamlar bile hesap soruyo kafan nerde diye. Kafa mı kaldı bende. Gitti gitti. Sorduğum her şeyi defalarca soruyorum, çok unutkanlaştım. Konsantrasyon eksikliğim de var. Korku problemi bitti bi de bu çıktı başıma. Yıldım yeminlen.
Bugün de oturmuş tarhana eliyorum. 4 aydır evde olunca babam bana ev kadını muamelesi yapıyor. Bildiğiniz oturdum tarhanayı eledim, parmak liflerimin koptuğunu düşünüyorum.
Sabah doktora gittim kafamda belirlediğim hastalıkların tetkiki için. Annem -canı sağolasıca- 4 tüp kan aldı, vücudumda kan namına bir şey yok. Gelir gelmez domates depoladım vücuduma.
Şimdik paşa babam tarafından hizmete çağrılıyorum, bir dahaki yazıda görüşmek dileğiyle :)
12 adalarda bunun gibi yerlerdi işte. Bu hangisiydi hatırlamıyorum, zaten anonslarda kulağımda kulaklıkla Hoşgeldin'i felan dinlerken, adaların adını vs pek dinlediğim söylenemez. :)

2 Eylül 2012 Pazar

Gündem.

*Artık Kapakdokya'ya gitmekten lisanssız rehber olarak çalışabilirim düşüncesindeyim, mezun olduğumda hiç yoktan bu işi yapsam diyorum. Git git yıldım artık ya, görüyorum vayy özlemişim diyorum ama yani ben öyle peri bacalarıymış, eski kiliselermiş felan, olaylara sanatsal açıdan bakamıyorum. Vay be nasıl oluşmuş bunlar demiyorum. Iyy bu insanlar nasıl yaşamışlar yaa bu mağaralarda diyorum, aman ne var üst üste taş koymuşlar yağmur çamur da azıcık ucundan şekil vermiş diyorum. Öyle OMG durumları yok bende. Ha bu yılki ziyaretin tek farkı Mahsuni Şerifin mezarına gittik, çilehaneyi gördük. O yani. Ayrıca müze kartı çıkarttım kendime, 1 yıl süresi var. O yüzden bu yıl Ankara'da gezi bültenim belli oldu: bütün müzeler gezilecek. O sıcağın altında tırmanmadığım tepe kalmadı. Tozun dikenin içinde telef oldu vücudum. Neyse.
*Son 1 hafta içinde kesintisiz hergün Künefe yedim -ki önümüzdeki birkaç yıl ağzıma koymasam yeridir. Bokunu çıkarmak deyimi beni düşünülerek kullanılmıştır kanımca. Şişko domuz gibiyim, 56 kilo oldum nasılsa diye löp löp yutuyorum. Yarın yine diyete başlıcam hadi hayırlısı.
*2 gün sonra Kaş/Fethiye güzergahını keşfe çıkıyorum. Zaten karayım, üstüne Temmuzda kararmıştım, şimdi de Arap Bacı mı olurum Kara marsık mı olurum gelin tatil dönüşü hep beraber görelim.
*Bugün de kuzenim evlendi, düğün dernek derken hayli hamladım. Odun gibi dikilerek oyun oynuyorum. Çiftetelli den anlamıyorum. Halay desen bugün bütün herkesin de adımlarını bok ettim en son çıktım artık zincirden. Kendi düğünüme kadar çok şey öğrenmeliyim çok. İnsan böyle günlerde boş bir an bulup sandalyeye oturunca kendi düğününü düşlüyor bir anda. Acaba o günü görecek miyim mesut bahtiyar?