19 Ağustos 2013 Pazartesi

Masal pembeden griye yol almışsa, uzaklaş diyordur masalcı, uzaklaş artık.

Kürşat Başar, Başucumda Müzik kitabında şöyle der; " Belki de dünyanın en kalabalık insanıyken bile yalnız kaldım." 
Normalde yoğunluktan dolayı hep kaçsam, günlerce evde mayışsam, bomboş uzansam, dizilerimi izlesem, kitap okusam derdim, şimdi bol bol yapınca tadı kalmadı demekki. Gri bir ruh hali içindeyim, renklensin artık. Sırt çantasına tüm hayatımı sığdırıp kendimi yollara vursamya, düşünmesi ne güzel. Fakat eminim onu yaparken de pembeden griye yol alır hayat. Ne demiş Baudelaire; " Bu yaşam bir hastanedir, her hastası yatak değiştirme isteğine saplanmış..." Sonra da ekliyor: " Bana hep bulunmadığım yerde rahat ederim gibi gelir. Ruhumla durmadan tartıştığım bir sorundur bu göç sorunu. " Ve en son şöyle der: " Bu dünyadan öte olsun da, neresi olursa olsun" Hah işte aynen bunu yaşıyorum. 

11 Ağustos 2013 Pazar

Denizler susuverir derin derin derin.

   Bazen en unutmak istediğim şeyleri bile yine de ya unutursam korkusuyla yazıyorum. Günlüğe, twite ya da bloga. Galiba ben kendime acı çektirmeyi seviyorum hem de anılardan kolay kopamıyorum. 
   Oradayken de düşünmüştüm ve şimdi yine aklıma geldi; geçen yıl Zümoşu ziyarete gittiğimde Kalkan'a gezdirmeye götürmüştü beni, orada Kleo plajında girdim yüzdüm tek başına. İlerisini hiç düşünmeden. 1 yıl sonra oraya ailemle tekrar tatile gidip 1 hafta aynı sularda yüzeceğimi kim derdi ki? Demem o ki; insan ne yaşayacağını bilemiyor. Düşünse de düşündüğü gibi olmuyor zaten her zaman. Hayatta hep sürprizler bekliyoruz fakat aslında her günümüz farklı, sürpriz bir nevi. Belki de. 
   Belki biraz kafa yorsak, anlamına dair şeyler biçimlenir. İşte belki o zaman her şey daha başka olur. 
Bir yelkene koy beni
Al götür uzaklara
Kaçıyorum bu dünyadan
Nedenini hiç sorma 

2 Ağustos 2013 Cuma

Kendisi net arkası flu, Çalışma 1

Çiçeği burnunda bir SLR kullanıcısı olarak, bu işi gerçekten hiç anlamış değilim. 290 sayfalık kullanım kılavuzumda 60.sayfaya geldim, evden de pek çıkmadığım için denemelerim bardak, tabak üstüne :) Çok hevesle aldım, umarım sofistike şeyler elde ederim.

* Bu sağdaki fotoğrafı da dalgasına koydum, her profesyonel makinesi olan mutlaka böyle bir pozunu sosyal medyada paylaşıyor ya.
Şimdi bunu neden çektim? Bu babamın organik bebek mısırları. Tatları leziz, boyutu orta parmak büyüklüğünde. Abartmıyorum bir tanesi tam başparmağım kadar. O kadar minikler ki yemeyip saklıcaktım da dayanamadım.

Saklıkent

   Bu fotoğraf Saklıkent kanyonunda ilerleyebildiğim en son noktanın kanıtı. Bundan sonrası artık halatla tırmanarak gidiliyor. Ordaki rehber yanılmıyorsam 18 km.lik kanyon dedi ve bu bizim ilerleyebildiğimiz kadarı 2km imiş fakat gidip dönmesi 1 buçuk 2 saatimizi almıştır. E su sürüklüyo, düşüyorsun, tırmanıyorsun. Anca. Çelik gibi su da ayaklarını zaten hissetmiyorsun, 2.gidişim ve bu yıl sonuna kadar gittiğim için delice keyif aldım.
   Kalkan'da güzel bir tatil yaptık ailemle. Kesinlikle görülmesi gereken yerlerden biri, denizi ve yapısı çok güzel bir yer, halkın büyük çoğunluğu İngilizlerden oluşuyor oraya yerleşmiş çoğu ya da tatil için tercih etmiş oluyorlar.
   Kalkanın kendi Kleo plajı var, yeraltı suyu çıktığı için biraz soğuk fakat temiz ve güzel, ben çok sevdim en azından.
Patara plajı var Ova'ya giderken, Fethiye yolunda. Carettalarıyla meşhur, dünyada da plaj uzunluğu açısından ilk sıralardaymış bildiğim kadarıyla. Minicik kum taneleri, denizin sıcaklığı okey, lafım yok fakat denize girdiğin yer ve çıktığın yer çok farklı. Sürüklüyo seni, çok ilerlemene rağmen derinleşmiyor fakat boğulmalar da fazla yaşanıyor, sürüklemesinden dolayı muhtemelen. Yüzüyoruz yüzüyoruz kıyıya zor bela ilerliyoruz, ertesi gün koltuk altı etlerim dahil tüm vücudum hamlamıştı.
   Bi de Fırnas Koyu var, tabelasında Tarih ve Doğa Cenneti yazıyor. O tabelaya harcancak para keşke yola harcansaymış, zira araba iyi ki takla atmadı. Çok güzel koylar var gidişte, orası da yerli halkın piknik alanı olmuş işte kadınlar şalvarla filan denize giriyorlar. Deniz çok güzel, temiz fakat kayalık. Kendimi ordayken Survivor'da gibi hissettim, palmiyeler filan..
Kaputaş plajı, dalgasıyla meşhur fakat denizi çok güzel. Tam 187 basamak var inerken ve çıkarken etti 374. O zahmete değer çünkü deniz mis gibi, buyurun resim:
   Ve oralara gidip, Kaş'a uğramamak olmazdı. Kaşın denizine zaten lafım yok, beni mest eden asıl şey çarşısı. Akşam o güzel hareketlilik, lokmacı teyzelerin yaptığı o çıtır lokma mmmmh, yanına güzel sakızlı dondurma.. Eğlencesi, insanlarıyla on numara. 
Deniz, kum, güneş. Her zaman mükemmeldir, hele söz konusu Akdeniz ise*