18 Temmuz 2013 Perşembe

Kahperengi, Hande Altaylı


Güzel bir kitap, ilk çıktığı zamanlarda aldım fakat anca okuyabildim. Merhamet dizisi de bu kitaptan uyarlanmış, dizinin fragmanından önyargıya varıp ne diziyi izledim ne kitabı okudum. Tatilde zaman bolluğundan, dizi gözüme çalındı ve ilgimi çekti. Bunun üstüne kitabı da okumaya karar verdim. Birkaç mantık hatası dışında, kitap benim için güzel ve fazlasıyla akıcı. Yalnız diziyi izliyorsanız eş zamanlı okumayın, sonra kafa karışıyor. Belli farklılıklar dışında da olay örgüsü uyuşuyor. Sevdiğim cümleleri de paylaşmak istedim; 


''Sen onları görmüyorsun diye başka insanların hayatı durmuyor. '' 

''Sanki zaman kaymış ve farklı zamanlar farklı görüntülerin üzerine binmişti. '' 

''İnsan bazen bir yerde takılıp kalıyordu ve diğerleri yürüyüp giderken, o bir yol bulup geçemiyordu. ''

''Belki de dünyanın yuvarlak olması, daima başladığın yere, yani kendine döneceğin anlamına geliyordu. ''

''Yalnızlık tek başına kalmak değil, tek başına kalmaktan kaçmaya çalışmaktır. ''

''Bazen başladığın yere dönebilmek için dünyayı dolaşman gerekiyordu. ''


17 Temmuz 2013 Çarşamba

Gelin ata binmiş, ya nasip demiş.

Bundan önceki postumu yazdığımda, içimde hüzün var demişimya, şimdikisi onun kat be kat daha fazlası. Yani aksiliğin seni ne zaman bulacağı belli olmaz demişler de, böylesi de töbe billah aklıma gelmezdi.
Onca yol gidip İstanbul'a varınca arkadaşımla, havaalanına geçtik, arkadaşlarla da vedalaşmıştık Aşti'de, havaalanında check-in'imizi yaptırdık, pasaport kontrolünden geçtik. Duty Free dükkanı gezdik, dönüşte bu likörlü çikolatalardan filan da alırız dedik. Uçuş kapısında gittik, oturduk ve İsviçre aktarmalı uçağımızı beklemeye başladık. Hayatımda ilk kez, telefonumu çıkardım ve facebookta durum bildirdim, ilk kez. Bilge ile Atatürk Havaalanında diye. Vah vah. Ardından 2 dk geçti, görevli rastgele pasaportlara bakıyordu. Meğer beni arıyormuş. Sayın Karaca dedi, gelir misiniz? Gittim, sandım ki WAT için ayrı bir prosedür var. Yokmuş. Amerika benim ülkeye girişimi yasaklamış, bir önceki gün vizemi iptal etmiş. Sebep bildirilmemiş. Ha istersem uçağa binebilirmişim ama orda beni alırlarmış. !! Şok oldum, hebele hübele kaldım öyle. Mail gelmiş, gösterin dedim, şaka mı bu dedim. Adımı bile göremedim, resmen başımdan aşağı kaynar sular indi ya. Rezil bir duygu. Şirket danışmanımı aradım hemen, halledip sonradan Bilge'nin ardından gitcem sandık ilk Floridaya. Bilge bindi uçağa ama betimiz benzimiz attı. Bekledim. Kayıp eşyadan valizimi aldım, Swiss Airlines a gittim bilet iptali için ama halledemedim. Babama haber verince durum yayılmış, arayan arayana. Ruh gibiyim zaten, bazısını açtımsa bazısını açmadım. İnanamadım. İdrak edemedim. Ama gidemedim sonuç olarak. Otogara geçtim, derhal evime dönmek istedim ama yol bana bir türlü bitmek bilmedi. Yolun yarısında şirket danışmanım aradı, arkadaşımda aktarmalı Florida uçağından indirilmiş. O zaman artık serpildi yaşlar, ne kötü bir durum. Günlerce bunun hakkında konuştuk, teoriler ürettik, konsolosluktan aldığımız bilgiyle soruşturduklarımız bambaşka. Bok yoluna mı gittik anlamadık ne dönüyor. Sponsor maillerinden bizim gibi gidemeyenler olduğunu öğrendim, fakat giden de var. Neye göre?
1 yıllık maddi ve manevi stresli bekleyişim bunu yaşamak için miymiş? Talihsizliğimin dönüm noktası bu olsa gerek. Üstünden nerdeyse 1 ay geçti ve anca bu kadarını yazabildim. Biliyorum tam teşekküllü yazmaya kalksam abartmıyorum novella olur. Bunun tesellisi yok benim gözümde, bir hiç uğruna beklentilerin boşa gidiyor ve sana sebep bile sunmuyo adiler!
Birisi ölür, üzülürsün fakat zamanla geçer ya hani. Ama aklına her geldiğinde için cız eder, bu da öyle bir şey benim gözümde. Amerika gözümde ilah değildi zaten, 3 aylık beklentim bambaşkaydı. Onca şeyden sonra, 10 dakika önce gidemeyeceğimi öğrenmek, daha da kötüsü neden gidemediğimi bilmemek canımı acıtan.