4 Temmuz 2015 Cumartesi

1 Yıl Aradan Sonra

O kadar uzun bir süre boşlamışım kı blogu, aslında en çok yazmam gereken zamanlardı. Genel hatlarıyla kafada kalsa da insan detaylarını unutuyor yaşadığı an "geçmiş" olunca. Hayatımda çok şey değişti. Buraya MEB düşünmüyorum yazmıştım bir posta fakat Eylül ayından itibaren Milli Eğitime bağlı bir öğretmenim. Batman'a atandım. Şehrin adı İngilizce'de çok sıkıntı. Yabancı bir arkadaşıma Batman'da görev yapıyorum diyemiyorum. Okunuşuyla 'Betmen' olarak algılamasınlar diye. İlçenin bir beldesindeyim. Ankara'dan sonra attan inip eşeğe binmek gibi oldu. Üniversiteden çok yakın arkadaşım Bigotla aynı atandık, aynı eve çıktık. Yeni bir hayatın kapılarını Güneydoğu'da çok farklı insanların arasında çok farklı bir kültüre açtık. Bu da çok derin bir mevzu, bir ara değinirim.

Koca senede öğrencilikten çalışma hayatına geçmenin bocalamasını yaşadım. Resmen huyum suyum değişti. Çok daha sinirli, alıngan, daha az konuşkan bir insan oldum. Hayatıma giren, hayatımdan çıkan insanlar oldu. Acısıyla tatlısıyla aslında hoş günler. Yaşanmaya değer. Ancak hep demişimdir "Hiçbir şehir Ankara olamaz." diye. Burnumda buram buram tüten bir şehir ve insanları..

Şimdi o herkese fazlasıyla koyan öğretmenlerin yata yata popo büyüttüğü yaz tatilindeyim. bitmesine yaklaşık 2 ay var. Önümde sayısız plan, öyle ki 2 aylık tatil yetmiyor. Neyse bu yazı bloga uzun bir aradan sonra merhaba niyetineydi, daha uzun ve anlamlı bir yazıda görüşmek üzere. xx
Bu da Eylül 2014 ayına ait bir foto, mekan Hasankeyf. Batman'a merhaba pozlarımdan. 

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Sen Olsaydın Yapmazdın Biliyorum / Kürşat BAŞAR


" Sen olsaydın yapmazdın, biliyorum."
" Belki bir gün, suskunlukların, tutsak edilmiş düşlerin kişiyi nasıl böyle dönülmez sınırlara sürüklediğini anlarsın."
 " İnsan yürüyerek bir yere varamaz, kendinden uzaklaşamaz tabii. "
 " Yalnızlık en büyük acıları bile derinleştirmeye, yeniden biçimlendirmeye yarayabilir. Bazen. "
" Bir kadın şarkı söylüyor, birinin uğruna ölmekten söz ediyor, ben kimse için ölmüyorum, hiçbir şey için ölmüyorum."
" Güzel kalan yaralar vardır."
" Yaşamından başka bir şeyi olmayan biri. Ama yaşam çabuk kaybedilebilen bir şeydir."
" Bir aşk öyküsü için yanlış yerdeydik. "
" Sevmeyi bilmediğim doğru ama özlemeyi ve hissetmeyi bildiğimi sanıyorum."
" Sonsuza dek yanımda kalacağını sandığım şiiri kaybettim. "
" Bazen sözcükleri unutuyorum. İnsan sözcükleri istediği gibi bir araya getiremediğinde ölmek istiyor."
" Zaman hiçbir şeyi silmiyor, ağır bir örtü gibi, ara ara kimi anları örtüyor yalnızca."
" Koskoca bir yaşamdan geriye kalan, saklanmaya değer bulunan ayrıntılar; bir çekmeceye sığacak kadar az."
" Olmayacak bir şeyin peşindeyiz."
" İçinde yalnızca sözcüklerin olduğu bir defter yüzünden hala herkesten korkuyorum, hep birileri yatağımın altına bakacak, gizli sözcüklerimi bulacak ve beni yaralayacak sanıyorum. "
" Nevit'in bu evden her ayrılışında, bu sevgili çocuğa her elveda deyişimde de aynı şey, bir yanım onla kalıyor."

15 Nisan 2014 Salı

Yaşamın Ucuna Yolculuk / Tezer Özlü

"Ve bana geceler yetmiyor. Günler yetmiyor. İnsan olmak yetmiyor. Sözcükler, diller yetmiyor."
" Yaşlandıkça insanlarla aramdaki uçurum büyüyor. Arabalardaki, uçaklardaki, resmi dairelerdeki, otobüslerdeki, dükkanlardaki, caddelerdeki insanlarla aramdaki uçurum. Eşyalarla da öyle"
" Yolculuklara dönüyorum. Kentlerden sakladığım resimlere."
"Her anı ölüdür. Şimdi sen de bir anısın. Sen de ölüsün."
"Hiçbir sevginin ardından gidemem."
" O kentte kimse mutlu olmadı, ama kimse de mutsuz değildi. Çünkü kimse inanmaz mutluluğa. O kenttesin. Bana kış mevsiminin ve ölümlerin şarkılarını bırakıyorsun. "
"Şimdi çocukluk beklentilerini yeniden buldum, bulvarların ve evlerin öte yakasında..." -C.Pavese
"Hiçbir yerden gelmiyorum. Kendimden başka. "
" Uğraştığı işle, çıktığı gezilerle, oturduğu insanlarla, gittiği kahvelerle, aradığı arkadaşlarıyla ya da herhangi bir hareketliliğiyle yaşayan bir insan değilsin. Tersine, her davranışında gene kendini yaşıyorsun, bir yolculuğa çıkmak için de bu nedenle karar veremiyorsun. Nasılsa her gittiğin yerde kendinsin."
"Her insanı severek dinlerim. Kaygım vardır. Ne düşünürler, yaşama nasıl bakarlar diye."
" Yaşanacak bir yaşam vardır. Binilecek bisikletler vardır. Yürünecek yaya kaldırımları ve tadına varılacak güneş batışları vardır." - C. Pavese
" Hiçbir yerdesin. Aradığın hiçbir yön yok. Bırakıyorsun ayakların gitsin bir yere. Hiçbir şey algılamamaya çalışıyorsun."
" Birden ona her şeyini vermek istiyorsun. Çocukluğunu, yorgunluğunu ve bu seyahatin içine doğru aradığın sonsuzluğu. Tenini. Kendini."
" Yoksa yaşadığımız her an böylesine geçmişin ağır anılarıyla mı güçleşiyor."
" Belli bir sarhoşluk içinde yeryüzüne dayanmak daha kolay."
" Yaşamın sonu hiçbir zaman bana ırak gözükmedi. Her yüzde, her solukta, her büyüyende , her yaşlananda, her sarılmada, her sabahta gördüm yaşamın sonunu. Çocukken bile, buğday tarlalarında, yaz gecesi mehtabında ve çocukluk gecelerinin derin karanlığında gördüm yaşamın sonunu, ama ben giderken, ben ya da tren görünümlerin içinden, kentlerden, köylerden, tarlalardan, dağ sıraları önünden, ardından, bir göl kıyısından, bir nehir yatağı ya da gri bir deniz yüzeyi boyunca ilerlerken, yol alırken, tanımadığım insanlar hızla gidiş yolunun aksi yönde yitip giderken, her görüntüyle birlikte ardımda benden uzaklaşırken, yitip giderken, işte ancak o zaman uzaklaştım yaşamın sonundan."
" Ölüm gelecek ve gözlerini alacak, o ölüm ki bizleri sabahtan akşama dek izleyen, sağır, eski bir acı ya da anlamsız bir angarya olarak." - C. Pavese
" Her zaman diğerinden daha boş bir cadde vardır. Zaman zaman böyle bir caddeye bakmak için duruyorum. Çünkü böyle bir anda, yitikliğim içinde, o caddeyi tanımıyor gibiyim. Güneş, hafif bir esinti ya da gökyüzünü boyayan renklerin biraz başka oluşu yetiyor ve ben nerede olduğumu bilemiyorum." - C. Pavese
" Her şey geçiyor. Hiçbir şey geçmese de. "
" Her köşe, her cadde öyle dolu, öyle dolu, öyle dolu ve bu doluluk içinde öyle boş, öyle boş, öyle boş ki.."
" Kader diye bir şey yoktur, yalnız sınırlar vardır. En kötü yazgı, sınırları sabırla karşılamaktır. Karşı çıkmak gerekir." -C. Pavese
" Bir gezinti tüm günü ısıtabilir. Ama geceler öldürüyor beni. " - C.Pavese
" Ama ben, ama ben tüm mısır tarlalarının ve tüm boş gökyüzlerinin çok uzağındayım." -C. Pavese

28 Mart 2014 Cuma

Gelecekteki Bene Mektup

Amerikadan yediğim psikolojik darbe sonrası günlerim hiç planlamadığım şekilde evde internet başında geçti, haliyle değişik siteler keşfettim. Bunlardan birisi de Futureme. Ben o zamanlar baya baya bir depresif havalardayım tabi, geleceğe dair bir umutsuzluk ve mütemadiyen melankolik tavırlar. Tuttum kendime 29 Haziran 2013'te bir mektup yazdım, tam 13 Mart 2014'te doğum günümde bana gelecek şekilde tarihi belirledim. 

Dear FutureMe,
Şimdi Kırşehir'de, evinde oturuyorsun kafandaki sorularla. Annen yemek yapıyor, bugün abin geldi İngiltere'den ve o da uyuyor.
Tam 8 gün önce Amerika'ya gidecektin ve uçuş kapısında reddedildiğini öğrendin. Bilge diye arkadaşınla gidiyordunuz, o da Zürih'ten sonra bindiği Tampa uçağından indirildi. İkiniz de 2013 yazına dair güzel şeyler planlamıştınız. Bozulursa diye Florida'nın hayalini dahi kurmamıştınız. Ama gidemediniz.. Acı gerçek. Şu an 3 ay gün gün gözünüzde büyüyor, çok istediğiniz bir şey sizden alındı. Sebebini bulsanız bi ah bi bulsanız dava etceksiniz, ama yok..
Elif, şu an çok üzgünsün. Kimler gitti kimler diyorsun, haklısın da. Hakettiğini düşünüyorsun, bu işte bir hayır yok diyorsun. Bu haksızlık. Hayat adil değil. Hergün planladığın bir şeyin bozulduğunu düşünsene, o bile ne kadar üzerken bu durum çok daha kötüsü. Maddi ve manevi olarak stresli bir yıl geçirdin bu yaz için, değer düşüncesiyle. Ama fos..
Üzüntün geçicek bir kere onu söyleyim sana, yaşamasan da bu ölüm acısı gibi diyorsun. Alışcam, ama her aklıma geldiğinde içim cız etcek, üzülcem diyorsun. Evet bence de öyle olcak gibi.
Beddua okumayı sevmezsin ama bunu kasten yapan biri varsa Allah belasını versin diyorsun. Abin İngiltere'ye götürcek seni, bir aksilik olmazsa. Gerçi umudun yok. Çünkü ola ki uçağa bindin, ya uçak düşer ya da ülkeden seni sokmazlar. Kesin bir şey çıkar ama.. Profesyonel fotoğraf makinesi almaya çabalıyorsun şu günlerde, çok mutsuzsun. Annenin babanın dedikleri bile batıyor.
Yarın gece de yola çıkacaksınız Sunişlerle ve sizin 2 aile uzun zaman sonra ilk kez bir tatiliniz olacak Kaş'ta. Umarım eğlenmiş olursun.
Bu mektubu sana tam 23. yaş gününde yolluyorum. Hayatında daha kimbilir nelere üzüleceksin, nelere sevineceksin. Muhtemelen dersaneye gitmiyor olcaksın çünkü MEB düşünmüyorsun. Ankara'nın tadını çıkarmak, part-time bir iş bulmak ve iyi bir aşk istiyorsun. Bak gel dost acı söyler misali, bunların bile hiçbiri olmayacak. Hiçbir şeye umudun yok çünkü.. Umarım bu mektubu alana kadar umudunu geri kazanırsın. Hoşçakal.

TodayMe..

Bu mektubu yolladığımı unutmuştum ama sonradan aklıma geldi, ah ne yazmıştım ki acaba filan diye diye gün saydım. Okuyunca biraz duygulandım fakat daha çok gülümsedim. Zaman dilimleri insanın hayatında çok şeyi değiştiriyor. Ailemle tatilim çok güzel geçti bir kere, ayrıca profesyonel makinemi de aldım, hala kurcalama ve geliştirme aşamasındayım o ayrı mesele. Mesela Amerika olayını hemen hemen aştım, İngiltere vizesinden çok umutsuzdum fakat vizemi aldım ve 4 ay içerisinde 2 kez gittim geldim, hatta bir de Danimarka'ya erasmustaki yakın arkadaşlarımı ziyarete gittim. Geç de olsa bir dersaneye g*t korkusundan yazıldım, bu ülkede istediğin yerlere gelmek genelde birilerini pohpohlamaktan ya da siyasi torpilden geçtiği için bazı hayallerini garantiye alamıyor insan. MEB hala düşünmüyorum ama ilk etap için daha garanti geliyor, dolayısıyla bir KPSS stresim aldı başını gitti. Yeni bir postla buna da değineceğim. Sağlıcakla kalın :) 
P.S: Okuyunca çok ergenimsi bir mektup olmuş. 

29 Aralık 2013 Pazar

2013 Almanak'ım


2012'nin ardından neler yaşamışım, bunu genel hatlarıyla sağolsun hafızamı yormama gerek bırakmadan facebook halletti. Yaşarken bazen çok hızlı geçiyor zaman, anlamıyorum. Bazen de çok sancılı, kaplumbağa hızında akıyor, boğuluyorum. Fakat bir şekilde yılları arkama aldım, şaka maka 2014'ü de görücem yani.
2013'te, uzun süreli çaylak modumdan sonra Ekşisözlükte yazarlığım onaylandı. İlk etapta çok mutlu oldum, kendimi bir mutlu hissettim böyle sanırsın birçok baskı kitabı olan yazar gibi bir havalardaydım. Bayağı zaman geçirdim, neyse hala da çok seviyorum ama zamanım sınırlı.
Sonra ben yine bir heves uğruna, Mart 2013'te iki haftalık süreçte Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda staj yaptım, çeviri üzerine.
İstek Okulları ELT konferansı için Yeditepe Üni'ye gittik, İstanbulu gezdik Tubi, Yusuf ve ben. Sonra Çido ve Züm'le de buluştuk. Adaları Nisan 2013'te gördüm ve aşık oldum. Bir süreliğine hayatımı orada geçirmek dahi istedim.
Gezi eylemleri oldu, ona katıldık. Keskin bir deneyim oldu.
Çok güzel bir Amerika macerası yaşadım, gidemeden. Her şeyim hallolmuş, uçuş günü gate'de vize iptalimi öğrendim. O yüzden 2013 yaz tatilim özetle rezil geçti. Birkaç güzel anı dışında. Ailem ve Sunişlerle Kalkan'a tatile gittik. Yine Kaş'ı gördüm, işte ben oraya bayılıyorum ya. Sonra bir de Bigotlara Köyceğiz'e gitmiş oldum.
Bigot ve Çido bize geldi Kırşehir'e. Yine yeni yeniden, sayamadığım kadar çok kez Kapadokya'ya gitmiş oldum. Lisanslı rehber ilan ettim kendimi artık, hakediyorum.
Sonra, muhtemelen bir süre o strese bir daha girmem ama, hiç beklemediğim halde İngiltere'ye vize aldım. Abimin yanına gittim, gezdim tozdum rahatladım geldim. Çok iyi geldi, Amerikanın acısını çıkardım. Hatta bir ara İngiliz birini bulsam da orada yaşasam diye bile düşündüm. Oradayken ben, Tubi ve Yusuf da Denmark'ta erasmuslardı. 3 günlüğüne de onları ziyaret edip yine İngiltere'ye döndüm. Bir iki dağıttım, Anılka'nın diline düştüm, neymiş beni içki masasından kaldıramamış mış.
Hep merak ederdim, Ilgaz'a gittik Bigot ve Cancanla. Yeni insanlarla tanıştık vs, güzeldi.
Babamın Golden köpeği oldu, adı Limon. Evet çok saçma bir isim ama koymuş artık.


20 Eylül 2013 Cuma

Köyceğiz'e yolum düşerse.

Köyceğiz'i liseden beri merak eder dururdum aslında, sebebi yok. Sonra 2009 YDS'de paragraflardan birisi Köyceğiz ile alakalıydı, derken üniversitede Köyceğizli bir arkadaşım oldu;Bigot. 
Gel zaman git zaman, bu yaz sonunda bir fırsat yarattık ve 5 günlüğüne oraya gittim. Çok güzel çok beğendim, genelde emekli kesim yaşıyormuş ama bana da hitap etti. Sevdim yani yaşanılası bir yer. Köyceğiz gölü zaten deniz gibi kocaman, kordonda yürüyorsun. Kenarında kafeler, açık havada göle karşı keyif çatıyorsun. Bigocuğun anneciği bana kendi yaptığı ahşap boyamalardan su kabağı hediye etti, ikili böyle çok tatlı bir süs eşyası olmuş. İlerideki evimde baş köşeme koycam. Son günümde de yine çok hoş bir takı kutusu hediye etti. Çok güzel el emekleri, bir an ben de özendim ahşap boyamaya. İlginç bir hobi olur aslında.
İlk gün Bigot bana Köyceğiz'i gezdirdi, tam fotoğraf çekmelik yerler. 
burası Köyceğiz kordonu. 
İkinci gün Bigotun ailesiyle Ekincik'e gittik yüzmeye, okeyimizi de aldık zaten günlerce deli gibi okey oynadık.
Ekincik Köyceğiz'e çok yakın, denizi de güzel. Minicik bir yer, masalar var böyle aynı zamanda piknik alanı gibi. 

Ekincik dönüşü, akşamına Bigot'un kardeşi Uğur bizi kokoreç yemeye götürdü. Yine göl kenarında, çok güzeldi hala tadı damağımda. 
Sonra biz her akşam Tuana diye bir kafe var Kordon'da, orada oturduk yedik içtik, midyeciden midye yedik, lokmacı teyzeden lokma aldık. 
Ertesi Gün yine Gökova diye bir yer var orası da tam bir doğa harikası, deniz manzarası süper. Önce bir teknede balık ekmek yedik bir güzel, sonra etrafı gezdik. Yüzmedik ama etrafı gezinip bir sürü fotoğraf çekindik. 
Ertesi gün de Bigot, anneciği ve ben üçümüz Köyceğiz'den tekne turuyla İztuzu Plajına gittik. Dalyan'dan geçtik, carettaları gördük. Ne diyordu kitabında Akgün Akova; "Akdeniz onlarsız hüzün deniz." Tekne turuyla geçtiğimiz manzara bir harikaydı, kralların mezarlarını gördük. Sultaniye'deki şifalı sulara uğradık. Kükürtlü havuzda yüzdük biraz da.
İztuzu plajı çok güzel, incecik kum taneleri. Bir yanı hala göl, bir yanı deniz. Denizde deli dalgalar var,zaten tüm eğlencesi de o dev-bebek dalgaları. 


Benim son günümden önce de Bigotların Ağla'daki yayla evlerine gittik. Yeşillikler arasında çok tatlı minik ahşap evleri var. Orada hayatın mutlaka bir bölümünü geçirmek lazım, huzur kaynağı. Verandada ağaçlara karşı oturucaksın, kahveni yudumlayıp kitabını okucaksın. Daha ne olsun ki?
Oradaki tüm zamanım gırgır şamatayla geçti. Ailesini çok sevdim, çok iyi anlaştık. Bigot ve kardeşiyle bolca dalga espri döndü, her şeye güldük. Gezdik. İleride tekrar olmasını dilediğim güpgüzel anılardan birisiydi benim için. 
Bu da yine Köyceğiz kordonundan bir kare, ben veda ederken bu güzel yere.. 

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Masal pembeden griye yol almışsa, uzaklaş diyordur masalcı, uzaklaş artık.

Kürşat Başar, Başucumda Müzik kitabında şöyle der; " Belki de dünyanın en kalabalık insanıyken bile yalnız kaldım." 
Normalde yoğunluktan dolayı hep kaçsam, günlerce evde mayışsam, bomboş uzansam, dizilerimi izlesem, kitap okusam derdim, şimdi bol bol yapınca tadı kalmadı demekki. Gri bir ruh hali içindeyim, renklensin artık. Sırt çantasına tüm hayatımı sığdırıp kendimi yollara vursamya, düşünmesi ne güzel. Fakat eminim onu yaparken de pembeden griye yol alır hayat. Ne demiş Baudelaire; " Bu yaşam bir hastanedir, her hastası yatak değiştirme isteğine saplanmış..." Sonra da ekliyor: " Bana hep bulunmadığım yerde rahat ederim gibi gelir. Ruhumla durmadan tartıştığım bir sorundur bu göç sorunu. " Ve en son şöyle der: " Bu dünyadan öte olsun da, neresi olursa olsun" Hah işte aynen bunu yaşıyorum.