6 Mayıs 2013 Pazartesi

Çocuk halimiz.

Anılka görse çok kızar biliyorum ama blogumu okumadığı için burda sıkıntı yok.
İkimiz de daha 7 yaşını doldurmamışız, birinci sınıf halimiz. Ben kendimi çok sevdim. Azcık mütevazı olmayı bir kenara bırakcam. Abim de tatlı, problem çocuk Cafer gibi evet. Gözlükleri şişe dibi gibi, gözünü büyütmüş büyüteç gibi evet, ama yine de ikimiz de çok tatlıyız. Hey gidi çocukluk. 

'Keşke, diyorsun dediğini anlamadan, buraya bir çocuk olarak gelseydim.' Hep de öyle kalsaydık.. 

Üsküdar'a gider iken.

İstek ELT konferansını bahane edip düştük İstanbul yollarına, bölümden yakın arkadaşlarımla. Yeditepe Üni'de iki gece konakladık, güzeldi yurtları. Sevdik. Kampüsü de sevdim ben. Konferans desen bir harikaydı, kendimi böyle akademisyen gibi hissettim orada nedense. 

Yerleşir yerleşmez ilk gün Büyük Ada'ya gittik. Çok sevdim. O eski evler, yerli insanlar. Bisiklet sefası. Sonra deniz kenarında balık ekmek, çarşıdan aldığımız sakızlı dondurma ve yanına çıtır çıtır lokma tatlısı. Zaten beni en çok mutlu eden lokma tatlısı. Öyle taze direkt kızartıp şerbeti döküyorlar ya, değmeyin keyfime. Birkaç saat orada kalmak da yetmiyor ayrıca. Daha çarşısını gezmeyi bitiremedim, Aya Yorgi'ye çıkamadım. Olsun ama. Zaten vapurla yol çok uzun sürüyor, Kadıköyden aktarma yapıyoruz bir de. 


Ertesi gün koferansın ardından Bağdat Caddesi, Caddebostan yaptık arkadaşlarla. O kadar abartıldığı gibi de değiller. Hayır gördüm yani, hiçbir artısı yok. Bağdat Caddesi Ankara'nın Tunalısı işte. 

Pazar günü tekrar konferansın ardından yurttan çıkışımızı alıp bireysel görüşmelerimiz için dağıldık. Ben Üsküdar'a Kuzguncuk'taki kuzenlerimin yanına geçtim. Üsküdar en güzel yerlerinden birisi İstanbul'un, hele ki Kuzguncuk. O cumbalı renkli evlere, insan profiline bayıldım. Kabataş, Beşiktaş ve Ortaköy'ü gezdik o akşam. Oralar da güzeldi. Hatta bu Kadıköymüş yok Caddebostanmış filan, oralardan çok daha güzeller. Ortaköy'e gidip waffle, kumpir yiceğime sahaf gezdim, orası da ayrı bir konu. Neyse. 

Ertesi gün arkadaşlarla buluşup Eminönü'nde balık yiyelim dedik. Gerçekten sevmedim orayı, balık ekmek desen nesi var ki? Devamlı bi Ankara ile kıyaslama halindeydim zaten, gerçi beklentim ne boyuttaydı orası da önemli ama daha yemek yerken paranın direkt alınması, yağlı ellerimizle bir de para ödettiler bize. Balık kokusu desen.. Pehh. Ordan Galata Kulesi'ne gittik, içine giremedik çok fazla sıra vardı, ve bizim o gece otobüsümüz olduğu için gezebildiğimiz kadar gezmek istedik kulenin tepesinden İstanbul'u seyretmektense. Hezârfen Ahmed Çelebi, kusura kalma. 

Ardından İstiklal' gittik, tramvaya binemesek de her ne kadar.  İstiklal'e tamam lafım yok, güzel. Değişik bir tınısı var en azından. Cadde boyu yürüyorsun işte. Öyle. 

İstanbul'un apayrı bir havası var, ülke gibi. Orası belli. Ama o kalabalıklığı, her kesimden insanın olması ve kanalizasyona dönmüş bir denizinin olduğu da ayrı bir gerçek.