15 Ağustos 2012 Çarşamba

Sevgili minik Kızım,

Sen şu an doğmadın. Hatta doğman için gerekli olan düzenlemeler -evlilik, doğum vs- daha gerçekleşmedi ama umuyorum günlerden bir gün sen hayatıma giriceksin. Kıvırcık saçlı olman ve kız olman çok önemli, hiç 'sağlıklı olsun da cinsiyeti farketmez' diyemicem açıkçası. Adın konusunda da bir karara varamadım doğrusu. Tutku güzel isim değil mi? Cansın'ı da beğeniyorum ben ama etrafımdaki insan kişileri bööğ diyor. Leylim'e ne dersin? Leylim diye kız ismi varmış. Gerçi şu sıralar 2 balık almayı düşünüyorum, isimleri de Birsen ve Hüsnü olucaktı ama Zülfü ve Leylim mi olsa ki? Ben daha doğmamışken annemin de Leylim diye balığı varmış dersin.
Seninle çok işimiz var çok, sana dair sayısız hayallerimden bazıcıklarını yazayım dedim. Sana günlükler yazıcam, sen daha doğmadan seninle ilgili her şeyi yazıcam. Dertleşicem. Sen doğunca da yazıcam, sen büyürken de. Sonra sen 20 yaşına geldiğin zaman sana o günlükleri vericem. Şu an tuttuğum kendi günlüklerimi de okucaksın tatlım merak etme. Sevdiğim, dinlediğim şarkıları yazıyorum ki belki sen de merak edip dinlersin diye. Hem seversin de belki, belli mi olur? Benim küçüklük resimlerime bakasın diye saklıyorum, bazı konuşma kayıtlarımı ve de blog yazılarımı. Annem gençken bunları yazmış,çizmiş dersin. Bilirsin,tanırsın beni daha iyi hem. Sonra sana gerçekten masallar da anlatıcam geceleri. Okuldan döndüğünde sana kocaman sarılcam, yanaklarına rujlu öpücük kondurucam, bana çocuk hayallerini anlatıcaksın. Ne kadar da masum olduğunu düşünücem. Ben artık tecrübeliyim ya, sen üzüldüğünde sana 'zamanla geçicek' dicem. Senin için endişelencem. Sana anılarımdan, korkularımdan, sevinçlerimden bahsedicem. Seninle birlikte büyücem.
Vol 1.

12 Ağustos 2012 Pazar

Tam bir yıl oldu bugün.

Geçen sene tam bu saatlerde Ankara'dan Kırşehire dönüyordum, otobüste. Babam arayıp babannemin öldüğünü söyledi ve ben direkt Aştiye gitmiştim. Hala o 'hayır' deyişim kulağımda.. Ardından abimin beni araması. Bütün vücudum abartısız uyuşmuştu, parmaklarımı hareket ettiremedim. Ağlıcam ağlayamadım ilk, dondum şaşkınlıktan. Sonra çözüldüm, süzüldü damlacıklar.
Bazen düşününce hala gerçekmiş gibi gelmiyor. Sanki o hala var gibi. Yok olduğunu düşünmek tuhaf. Artık yok ve olmicak, bunu bilmek insanı buruyor. O kadar yalnızmış o kadar sıkılıyormuş ki sonradan anladım. Keşke bok varmış gibi evde kanepeye püniceğime onun yanına gidip boşta olsa otursaymışım. Birlikte kahvaltı etseymişiz ben öğlenlere kadar yatakta şişene kadar yatcağıma. Keşke akşamları gitseymişim de birlikte çay içseymişiz internette dolancağıma. O soydurduğu meyvelerden yemem için o kadar ısrar ettiğinde üfleyip ona kızcağıma ağzıma atıp yeseymişim gönlü olsun diye. Gerçekten nasıl gerzek tavırlarım varmış.. Ne severdim babannemi,özlerdim de hep. Gider otururdum yanında ama hep daha çoğunu yapsaymışım.
Ah babannem ah. Şu an yanımda olsaymışsın keşke, keşke 10 dakikalığına bile olsa gerçekten var olsaymışsın. Sana sarılsam yazma kokunu çekerek, sana meyve soysam su getirsem.. Sen yine saçımı kestirmem için dırdırlansan, babangili üzme diye öğütlesen.. Gitme guzum azıcık daha otur desen ve ben kırıp dizimi otursam.. Mezarına geldiğimde ayak ucunda duruyorum ki geldiğimi gör, gördüğünü hissediyorum.. Seni özlediğimi söylüyorum her seferinde. Dua ediyorum senin için. Mekanın cennet olsun. Seni çok seviyorum.
Sorma ne haldeyim
sorma kederdeyim
sorma yangınlardayım zaman zaman..

3 Ağustos 2012 Cuma

Boş Vakit.

İnsan bolca boş vakti olunca napıcağını şaşırıyor. Öyle ki şu an ciddi ciddi Petek Dinçöz'den açmışım Sende Kaldı'yı dinliyorum yani. Eskileri yad etmek istedim. Sandalyeyle aramda o kadar sıkı bir bağ var ki tepsi popo olcam yakında. Hareketsizlikten vücudum şişicek, olur olmaz işler yapıyorum. Oturdum Vampire Diaries'e saplandım. Bağımlısı oldum ya dizinin resmen, 1 günün 24 saat olması bile yetmiyor bana. Saatli diyetimi uygulayıp biraz kilo vermeyi başarabildim nihayet, en azından pantolonlar bacaklarımdan geçiyor artık. Her ne kadar ıkına ıkına giysem de.. Okumadığım psikolojik hastalık kalmadı galiba, her birine az buçuk aşinayım. Hatta gelen geçen yetişkinleri gözlemleyip, küçükken ailesinin ne halt edipte bireyin dünyasını o biçim kararttığını düşünüyorum. Ah anneler babalar.. 
İçtiğim suyun bile kalorisine bakıcam artık o derece takıntılı oldum kaloriye. Her yediğim şeyin kalorisine bakıyorum, su kilo aldırır mı diye bile araştırıyorum. 3ü 1 arada nescafesiz yapamıyorum. Günde 1 kupa sınır koydum ama içtikçe içesim geliyor. Kahve metabolizmayı hızlandırıyor malum, diyetim için ekstra olur hem. Ama selülit yapıyormuş gel gör ki.. Anlıcağınız iki ucu boklu değnek. Cemal Şan'ın Aşk Üçlemesinden etkilendim şu sıralar, ben de Elif'in 8 Günü diye kendimi kameraya alsam, günde 3 kere mekik çek+2 öğün salata ye+1 porsiyon meyve+Kuru kayısılı Activia. Geri kalan sürenin tamamı The Vampire Diaries ve sleeping :)



İnsan çocukken bir büyük saadet ülkesinde yaşıyor, sağa sola şuursuzca koşturup neşeyle kişniyor. Sonra büyüyor, büyüdükçe salaklaşıyor, salaklaştıkça unutuyor o mesut diyarı, bir nevi ölüyor. Çocuklukla yaşlılık arasındaki o dönem araf misali; kitabesi ağır mesailerle, küçük hesaplarla, kesif mutsuzluklarla yazılan bir mezartaşının gölgesinde azap gibi boktan hayatlar. Yetişkinler zombilere benziyor…  Murat Uyurkulak.